İranlı ünlü yönetmen Farhadi, son filmi The Salesman ile izleyiciyi bol katmanlı, derinlikli ve sıradışı bir hikayenin ortasında bırakıyor. Belki de bu yazıya da bu kadar sıradışı, ‘dan’ diye bir giriş yapmamın sebebi bu yüzden. Çünkü The Salesman, neresinden başlayacağınızı bilemediğiniz, eşsiz -tartışmaya açık olmayan- oyunculuklarla sarılı, upuzun bir hikaye. Emad, hem öğretmenlik yapan hem de öğretmenliğinden arta kalan vakitlerinde eşi Rana ile beraber bir tiyatroda oyunculuk yapan, kendi halinde sıradan bir insan. Bir gün,…
Devamını Oku »Paul Thomas Anderson, genç yaşında başladığı yönetmenlik kariyerinde, her filmiyle anlatım dilini geliştiren ve anlattığı öykülerini de ekrana ‘klas’ bir şekilde aktarabilen nadir yönetmenlerden. Daniel Day-Lewis’in destansı oyunculuğu ile beraber geçmiş yıllarda çektiği There Will Be Blood filmiyle dünya çapında adından söz ettiren Paul Thomas Anderson, 2014 yılında çektiği Inherent Vice filmiyle de hitap ettiği kitleyi kesinleştirip anlatım dilini de keskinleştirmişti. Şimdi de, 1950’lerde dünya çapında ünlü bir terzinin basit görünümlü kompleks aşk öyküsünü anlatmayı…
Devamını Oku »Marvel’in 6 aylık aralıklarla karşımıza çıkardığı ve hepsini bir noktaya toplayacağını iddia ettiği Infinity War, seyirci rekorlarıyla sinema dünyasına iddialı bir giriş yaptı. Marvel Sinematik Evreni’nin neredeyse tüm kahramanlarını bünyesinde bulundurarak adeta bir ‘casting’ şovuyla oldukça maliyetli, bol efektli Infinity War, çoğu kişinin tercihine göre şimdiye kadar yapılmış en iyi Marvel kahraman filmi. Bizce de öyle. Bundan önceki onlarca filminde, yalnızca belli başlı süper kahraman odaklarıyla, hiçbir altyapısı olmayan kötü kahramanların amansız, bol efektli ve…
Devamını Oku »İyi film nedir? – Ahlat Ağacı; başında, sonunda hiçbir yerinde adını yazmayan fakat buna rağmen her yeri buram buram Nuri Bilge Ceylan kokan bir film. Tam olarak herkesin çekmek isteyip asla yanına yaklaşamayacağı, sinema dünyasını ikiye bölüp bir yarıyı Nuri Bilge Ceylan’ın arkasında ondan arta kalanları toplayıp kendi hikayelerini anlatmak isteyenlere veren; diğer yarıyı sırf böyle bir filmi asla çekemeyeceklerini bildikleri için, onun karşısına geçenlere veren bir sinema devrimi. Normalde önce filmin konusuna daha sonra…
Devamını Oku »We Need to Talk About Kevin ile kendisini geniş kitlelere duyuran yönetmen Lynne Ramsay, 7 yıllık bir aranın ardından oldukça sancılı festival süreçlerini de geride bırakarak yeni filmi You Were Never Really Here ile tekrar izleyici karşısına çıkıyor. Başrolünde Joaquin Phoenix’in oynadığı You Were Never Really Here, dağıtımcısı Amazon Studios’un amatörce pazarlama politikası yüzünden Cannes Film Festivali’ne yetiştirilemediği için filmin 70 dakikalık kısa montajlı hali yollanmasına rağmen Cannes’da En İyi Senaryo ve En İyi Erkek…
Devamını Oku »Blade Runner 2049; kendinden önceki mükemmel fütüristik örneğiyle, yönetmen değişimiyle, çekimlerinin kalitesiyle, 3 küçük bağlantı filmiyle veya ele aldığı fikri işleyiş biçimiyle değil de ülkemizde sansürlü olarak vizyona girmesiyle ünlenen bir film. Ünlenmesi için çok fazla iyi yanı olsa da doğruyu söylemek gerekirse benim de filmin adını duyduğumda aklıma gelen ilk şey sansürlenmesi olacak. Fazla fikri olmayanlar için; 1982’de Ridley Scott’ın yönettiği ilk film 2019 yılında geçiyor. Karanlık, distopik bir evrende Tyrell isimli ünlü replikant…
Devamını Oku »Netflix’in son zamanlardaki en popüler dizisi olan La Casa de Papel, konusu itibariyle oldukça geniş bir kitleye hitap eden bir gerilim-gizem dizisi. İspanya’nın en büyük darphanesini soyma planı üzerine kurulu olan dizi, genel olarak bir Prison Break teması içeriyor. La Casa de Papel, iyi bir dizi değil. La Casa de Papel, kesinlikle ‘aşırı’ abartılmış kategorisine sokacağımız tarzda bir yapım. Popülaritesini genç kitleye hitap etmesine borçlu ve bir anlamda Netflix’in tüm dünyaya yayılma politikasının en…
Devamını Oku »Ünlü aktör Jordan Peele’nin ilk yönetmenlik deneyimi olan, Oscar döneminin en çok konuşulan yapımlarından Get Out, korku türünün Hollywood’taki en son temsilcisi. Black Mirror’dan tanıdığımız genç oyuncu Daniel Kaluuya’nın başrolünde olduğu kara mizah unsurları barındıran film, genç bir siyahinin dört aylık ‘beyaz’ sevgilisinin ailesiyle tanışmak üzere şehrin oldukça uzağında ormanın içindeki aile evine yolculuğunu ve ardından yaşadığı absürt olayları konu ediniyor. Konusundan da anlaşılacağı üzere, film temel olarak bir ırkçılık eleştirisini kendisine dert ediniyor. Tüm…
Devamını Oku »Ben sevgili seviyorum Bunların hepsi sessizce ölürler
Devamını Oku »Güneşi seviyorum” diyorsun,güneş açınca gölgeye kaçıyorsun, “yağmuru seviyorum” diyorsun yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun, Korkuyorum sevgilim, çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun
Devamını Oku »